Ben bir ıhlamur tohumuyum..
Son olarak, tohum olup sararan yaprakların arasında pat diye yere düştüğümü hatırlıyorum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ne kadar uyudum onu da kestiremiyorum. Koruyup kollayanlar olmazsa her halde ilk filizlerim çıkmazdı. İlk önce nemli bir parça beni kabul etti bağrına bastı. Bizim aile geleneğinden bildiğim kadarıyla bu bizim koruyucu meleğimiz toprak anaymış. Atalarımız bizim bu günlere onun sayesinde geldiğimizi, onun sayesinde beslendiklerini ayakta kaldıklarını ve yaşamlarını bu sebeple devam ettirdiklerini söyler dururlardı.
Ben ise hiç toprakla temasım olmadığından atalarımın koruması altında dallarda tomurcuk olup olgunlaşıp sonra dalımdan pat diye yere düştüm. Sadece düştüğümü hatırlıyorum, sonrası uyku dönemiydi. Şimdi mi? Filizlenmiş, tam iki yapraklı minik kökü ile toprağa tutunmaya çalışan bir minik ıhlamurum şimdi. Benim de torunlarım olacak, onlara bildiklerimi miras bırakacağım belki de uzun yıllar başkalarına ilham kaynağı olacağım. Kim bilir, gizemli bir hikâyem neden olmasın benim de? Belki başka bir aktarımda mümkündür bu gizem dolu masal. Günler ilerliyor ve ben yeni yerime alışmaya çalışıyorum.Haa, bu arada, Toprak Ana çok şefkatli. Beni her geçen gün daha çok sarıyor, koruyup kolluyor. İhtiyacım olan her şey köklerimden en uç dallarıma kadar ulaşıyor. Atalarım, ‘ilk üç kış ayakta kalırsam ezilmekten kurtulacağımı’ fısıldıyorlar bana. 3 kış ne demek ben bilmiyorum. Taze yapraklarım çoğaldıkça bazı hayvanlar yapraklarımı yiyor ama önemli değil, köklerim ve kollarım kırılmazsa ben de atalarım gibi dev bir gövdeye sahip olabilirim. Boyum da artık bir metreye yanaştı kendi arkadaşlarımı ve komşu ailelerin dallarını görüyorum. Biz farklı canlılar olsak bile köklerimizde toprakta, dallarımızda gökyüzünde hep barış içinde koca ormanda yaşarız…
Kaç bahar geldi geçti, kaç rüzgâr esti geçti bilmiyorum. Bir bahar dallarımdan hoş kokular yayıldı, öyle bir koku ki bu ormanı kapladı, sadece benim mi tüm ıhlamurlar ormanı cennet kokusuna büründü. Kokulu meyvelerimizi insanlar sevip çayını yapıyorlarmış her bahar bizimkilerin dallarından ıhlamur çiçeği toplayanlardan, bu yıl benim dallarımda nasibini aldı. Bir ara beni de gövdemden kesip götürecekler sandım. Neyse ki kısa süre sonra meyvelerimiz bitti ve bu tehlikeyi atlatmış olduk.
Biz ağaçlar alemi her an iletişim halindeyiz, birbirimize dertlerimizi anlatırız. Gökyüzüne, rüzgâra, kuşlara, böceklere daha iyi nasıl yerleşiriz, nasıl daha güzel yuva oluruz bunun telaşındayız. Dallarımız da gövdemizde hep köklerimizin lafını dinler, uyarıları da hep dikkate alırız. Bizim iletişim ağımız hep diridir, hastalık var ise karantinaya alırız sadece o kardeşimizin hayatı tehlikede olur. Onu da kurtarmak için her şeyi yaparız, kurtaramıyorsak gelecek neslimiz adına sevgimizi sunar, teşekkürlerimizle uğurlarız. Biz ağaçlar korkmayız kimseden. Kara, yağmura, rüzgâra, güneşe, doluya ve tabiattan gelen her şeye alışkınız. Bir tek insanlar bazen bizi korkutur ve şaşırtır. Onların bir kısmı bize karşı çok acımasız. Oysa ne çok ortak noktamız var onlarla.Bizim bir annemiz ve ailemiz var tıpkı onlar gibi. Annemiz ‘Topraktır’ bizim. Ailelerimiz ise diğer ağaçlar. Evet evet bizim de sizler gibi ailemiz var, biz de ailesini koruyan ve kollayanız. Bizim de amacımız ortak geleceğimizi korumak, tıpkı insanlar gibi. Dedim ya, aslında ne çok ortak yönümüz var onlarla!
Ben bu düşüncelerle ne kadar zaman geçirdim hatırlamıyorum. Bir gün ormanda tehlikeli sesler duydum bu sesler gittikçe yaklaşıyordu. Yakınlaştıkça kalbim ve köklerim titriyordu. Uzaktan devrilen kardeşlerimin gövdeleri yerlere pat küt düşmeye başladı.
Anladım ki bizim toprak ana yolcuğumuz bitti. Bundan sonra ne olacak? Bizi sürüyerek aldılar bir uzun araca yüklediler uzunca bir yol gittik. Bir canlıdan çok eşya gibi kaldırıp atıyorlardı bizi. Kocaman hangar gibi bir yere geldik, bizi seçmeye geldiler bazılarımızı alıp gittiler ben seçilenlerin aralarında değildim, farklı bir yere götürdüler ve üzerimde bir şeyler yaptılar hiç bana sormadan…
Hayatın garip cilvesi dedikleri bu olsa gerek, epey bir süre sonra ormandaki bir can dostumla, yan komşum olan gürgen ağacı ile bir evde yine karşılaştık. O bir kitaplık, bense bir kitap olmuştum. İkimizde hemen kalan parçalarımız nerede diye sorduğumuzda birbirimize öğrendik ki bazılarımız bizim gibi kısmen şanslı imiş ve birer eşya olmuşlar, bazılarımız ise maalesef yanıp kül olmuşlar.Benim hikayem aslında kitap olduktan sonra başladı. Gövdemden elde edilen kağıtlara birçok kitap yazıldı. Üstüme yazılan her şeyi canı gönülden kabul edip, okuyanlara ilham olmak için yol oldum. Bunun için de hep şükrettim beni yaratan Toprak Ana’ya.
Tomurcuk olup, tohum olmak başka bir alem, sonra toprakta filiz olup koca ağaç olmak başka bir alem, sonra o ağaçtan kâğıt olup, kitap olmak bambaşka bir alem.
Geçen gün evde konuşuluyordu. Bu kitap 1889 yılında basılmış dediler benim için. Yıl 2018 hala kitaplıktayım. Ben, bir ormanda bir ıhlamur ağacı 210 senelik ömrümde 3 alem gördüm. Her biri başka güzeldi.
İnsan seni annenden yani topraktan ayıracak kadar hoyrat olsa da, “kitap olan kâğıt” olunca iyi ellere düşüp, kitaplık olan arkadaşınla asırlık yaşamlar sürebiliyormuşsun.
Ben bir ıhlamur tohumuyum..
Türkan UÇAR
5 Kasım 2o18